ANKARA-BHA Prof. Dr. Zakir Avşar, başlıklı yazısında özetle şunlara yer verdi: "Türkiye, ikinci yüzyılına girerken sadece siyasal sistemini değil, siyasal zihniyetini de dönüştürme eşiğinde duruyor. Bu değişim ve dönüşümün merkezinde, toplumsal taleplerin ve tarihsel birikimin yeniden anlamlandırıldığı bir ihtiyaç olarak yeni ve sivil bir anayasa olduğu açık… 1982 Anayasası, her ne kadar değişik dönemlerde reforme edilmiş olsa da, milletin iradesine rağmen şekillenmiş vesayetçi bir ruhun taşıyıcısı, bugün ise Türkiye, kendi tarihine, kültürüne ve toplumsal yapısına uygun, yerli ve millî bir anayasa yapma fırsatı yakalamış durumda… Yeni anayasa bu kesinlikle bir ihtiyaç ve bu ihtiyaç, sadece teknik bir hukuk meselesi değil; milletin devletle, aidiyetle ve gelecek vizyonuyla kurduğu ilişkinin yeniden tarifidir. Modern anayasa teorileri, bir anayasanın iki düzeyde değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyar: Meşruiyet ve temsiliyet. Türkiye’de anayasal düzenlemelerin çoğu ya darbe dönemlerinde ya da siyasal kriz iklimlerinde yapılmıştır. Dolayısıyla bu metinler, milletin iradesini tam anlamıyla yansıtmamış; daha çok devleti millete karşı koruyan bir "güvenlik metni" şeklinde kurgulanmıştır. Oysa yeni anayasa, artık bir devletin millet karşısındaki güvencesi değil; milletin devlete yön verdiği kurucu sözleşme olmalıdır. Bu yaklaşım, yalnızca siyasi değil aynı zamanda epistemolojik bir kırılmayı işaret eder: Mevcut anayasal mantık, Batıcı pozitivist ve bürokratik bir formasyonun ürünüyken; yeni anayasal bakış, Türkiye merkezli bir medeniyet kodunun çağdaş ifadesi olmak durumundadır. Yeni anayasa tartışmalarında en çok üzerinde durulması gereken kavramlardan biri, kuşkusuz "Türk milleti" ifadesidir. Bu ifade etnik daralmayla yorumlandığında dışlayıcı, tarihsel-kültürel aidiyetle ele alındığında ise birleştirici ve kurucu bir kimlik kodu olarak öne çıkar." YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN....