ANKARA-BHA Prof. Dr. Zakir Avşar, "Terörsüz Türkiye Neyi İfade Eder" başlıklı yazısında özetle şunlara yer verdi: "Türkiye, yakın siyasi tarihinin en büyük dönüşümlerinden birini yaşamakta, en önemli fay hatlarından biri olan bölücü terörden kurtulmaktadır. 1980'lerin ortalarından bugüne uzanan bu kanlı fay hattı, on binlerce insanın hayatına mal olmuş, ülkemizin ve insanlarımızın zamanına, insanların emeklerine mal olmuş, üstüne trilyonlarca dolar ekonomik kaybı beraberinde getirmiştir. Bu bakımdan "Terörsüz Türkiye", sadece terör örgütünün varlığına son vermesini, silah bırakmasını ve terör eylemlerinin sona ermesini değil; terörün beslendiği sosyolojik, ideolojik, ekonomik ve dış bağlantılı damarların kurutulmasını ifade eden geniş bir çerçevede görülmelidir. Bu kavram, egemenlik restorasyonunu, sosyolojik bütünleşmeyi, milli kimliğin kolektif güvenliğini, dış müdahalelere karşı iç direnci kapsayan çok boyutlu bir stratejidir. Dolayısıyla "Terörsüz Türkiye" yaklaşımını tarihsel süreklilik, güvenlik politikalarının evrimi, sosyo-politik entegrasyon, bölgesel denklemler ve kamuoyu iletişimi bağlamında bütüncül bir çerçevede ele almak gerekmektedir. Terörsüz Türkiye anlayışı içinde yalnızca terörü etkisiz hale getirmek değil, terörü üreten zeminleri de kurutmak üzere bir yeniden yapılanma sürecine giriliyor. Yani, "Terörsüz Türkiye" sadece bir girişim değil, güçlü bir zeminde, güçlü bir duruşu ifade etmekte. Bu bakımdan Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, Türkiye'nin en stratejik eşiklerinden biri "Terörsüz Türkiye" vizyonunun kurumsallaştırılmasıdır. Bu sıradan bir güvenlik hedefi değil; Türkiye'nin iç barışını, toplumsal aidiyetini, sınır güvenliğini ve bölgesel liderlik kapasitesini doğrudan etkileyen bir devlet projesidir. Bugün artık terörle mücadele, bir iç güvenlik refleksi olmaktan çıkmış; devletin yeniden yapılanma stratejisinin temel sütunlarından biri hâline gelmiştir. Terör örgütü PKK'nın 1980'li yıllarda silahlı eylemlere başlaması, Türkiye'nin Doğu-Güneydoğu bölgesinde büyük bir güvenlik krizi üretmiş, buna bağlı bir mücadele yöntemi ortaya konmuştur. Bölücü terör, faaliyet döneminde yalnızca iç dinamiklerle değil; dış destek yapılarıyla da eylemlerine devam etmiştir. PKK/PYD'nin bazı ülkelerle kurduğu doğrudan ilişkiler, terörün bir bölgesel vekâlet savaşı aparatı olduğunu açıkça göstermektedir. Suriye'de "terör kuşağı" ile, Türkiye'nin sınır güvenliğinin de ötesinde doğrudan egemenlik alanı hedef alınmıştır. Terör örgütlerinin istismar ettiği bir diğer alan, genç nüfustaki işsizlik, fırsat eşitsizliği ve aidiyet boşluğudur. Özellikle Güneydoğu'da devletin 1990'larda çekildiği alanlar, örgütün "sözde yönetim alanları" haline gelmiştir. Fakat 2002'de AK Parti'nin iktidara gelişiyle birlikte güvenlik ve mücadele paradigması değişmiş, klasik terörle mücadele politikaları yerine "anlama, dinleme, hizmet, entegrasyon ve eş zamanlı güvenlik" stratejisi benimsenmiştir. AK Parti'nin 2002 sonrası dönemde başlattığı sosyal politikalar, boş alanları büyük ölçüde azaltmış, daraltmıştır. Bu süreç aynı zamanda Türkiye'nin değişen devlet yapısının, vatandaşla kurduğu ilişkinin ve bölgesel pozisyonunun da aynasıdır. Fesih ve silah bırakma kararı öncesinde PKK terör örgütü, hem sınır içinde hem sınır ötesinde çöküşe girmiştir. Kandil sembolik bir üs haline gelmiş, Suriye'deki varlıkları dar bir bölgeye sıkışmış, kırsal destek ve insan kaynağı neredeyse tükenmiştir. PKK kendisini fesih ve silah bırakma kararı almıştır ama bundan daha önemlisi zaten ciddi anlamda lojistik, ideolojik ve saha hâkimiyeti açısından çözülme sürecine girmiş olmasıdır. Ancak bu çözülme, yalnızca askeri değil; siyasi ve sosyolojik adımlarla desteklenmelidir." YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN...